
Haldun Taner’i henüz ortaokul yıllarında tanıdım. Güçlü karakterleri, hayatından
içinden ironi dolu öyküleri, gülümseten trajedileriyle, benim ve diğer 60 milyonun (o
zamanlar o kadardı nüfus) içinde bulunduğumuz büyük çaresizliği yine bize
anlatıyordu. Üstelik yıllar önce yazılmış bu öykülerdeki ustalığı fark etmek çin birkaç
cümle yeterliydi. Karakterleri kurgunun çok ötesinde gerçek insanlardı. Konuşma
tarzları tepkileri kurgu olamayacak kadar hayattan gözüküyordu. Onun bu ustalığının
sebebini daha o yıllarda merak etmiş, ve saf yetenek diye düşünmüştüm. Yazı
masasına oturuyor ve aklına ilham hücum ediyordu.
Ancak yanıldığımı yıllar sonra tanıdığım Ferhan Şensoy ile anlayacaktım. Fakat
oraya geçmeden önce hayatını tiyatroyu yaşatmaya adamış bir sanatçıyı ilk defa bir
sinema filmiyle tanımanın yüz kızartıcı tarafını itiraf etmek zorundayım. Pardon
filmindeki komik adamın her yıl yeni oyunlar ve kitaplar yazdığını görünce şok
olmuştum. Bir insan hem bu kadar çok sahneye çıkıp hem de bu kadar güzel eserleri
nasıl üretebilirdi? Sır bir alışkanlıktan ibaretti… Büyük usta bunu şöyle anlatıyor…
“Haldun Taner’den öğrendiğim bir şey var: ‘Ben her gün 20 sayfa yazarım oğlum,’
dedi bana. ‘Nasıl hocam, 20 sayfa çok ciddi,’ dedim.
‘Sabah 6’da kalkarım. Daktiloyu balkona atarım.’ -Kadıköy Moda’da otururdu- ‘20
sayfa yazarım.’
‘Yani aklınıza bir şey gelmezse ne yapıyorsunuz? Öyle bir durum olmuyor mu?’
‘Hayır!’ dedi. ‘Aklıma bir şey gelmeyebilir. Gördüğümü yazarım. 6 buçuk vapuru 5
dakika geç geçti. Martılar uçtu. Manzarayı yazarım. Çocukları alacak okul minibüsü
geldi… Bu 20 sayfanın hepsini kullanmak zorunda değilsin. Belki bir gün bir işe yarar,
içinden bir paragraf alırsın, atabilirsin. Ama nasıl bir marangoz dükkanını açıp
sabahleyin çalışmaya başlıyor, sen de yazar olarak dükkanını açıp çalışacaksın. Her
gün yazacaksın.’”
Haldun Taner’in sabah balkonundan yazdığı ve “atarım” dediği sayfalardan biri, daha
sonra Türk edebiyatının en kıymetli kısa öykülerinden biri olan Yalıda Sabah’a
dönüşecekti.
Bu disiplin anlayışı, sadece yazarlığa değil, herhangi bir yaratıcı ya da analitik işe
profesyonelce yaklaşmanın özüdür. İlhamı beklemek yerine üretimle ilhamı çağırmak.
“İlham birazdan gelecekmiş, bugün gecikecekmiş, e-mail attı” gibi bahanelerin
ötesinde, her gün masaya oturmak. Çünkü işin buysa yazacaksın.
Bugünün davranış bilimleri bu yaklaşımı şöyle tanımlıyor: kilittaşı alışkanlık.
Kilittaşı Alışkanlık Nedir?
Kilittaşı alışkanlık, bireyin veya kurumun hayatında çarpan etkisi yaratan, diğer
alışkanlıkları da şekillendiren temel davranıştır. Bu tür alışkanlıklar yalnızca
kendileriyle sınırlı kalmaz; zaman yönetimi, özgüven, üretkenlik, karar alma gibi pek
çok alanı dolaylı yoldan etkiler.
Charles Duhigg’in Alışkanlıkların Gücü adlı kitabında örneklediği gibi, sabah yapılan
düzenli bir egzersiz, gün boyunca daha sağlıklı beslenmeye, daha iyi uykuya ve hatta
finansal disipline dahi katkı sağlayabilir. Çünkü bu alışkanlık, kişinin kendini kontrol
edebilme ve sorumluluk hissini güçlendirir.
Haldun Taner’in her sabah daktilonun başına geçmesi tam da bu tip alışkanlıklardan
biriydi. Onun yazı pratiği yalnızca üretim değil, odaklanma, zihinsel berraklık ve
duygusal esenlik için de bir araçtı. Ve çırakları bu alışkanlığı devralarak kendi
yollarını inşa ettiler.
Alışkanlık Değil, Altyapı
Kilittaşı alışkanlıklar, sadece zamanla değil; kimlikle ilgilidir. Bir davranışı her gün
tekrar ettiğinizde, artık “bir şey yapıyor” değil, “birine dönüşüyorsunuz.” Haldun Taner
her gün yazdığı için sadece daha fazla metin üretmedi; yazarlık kimliğini pekiştirdi,
sahici hale getirdi.
Yalnızca sanatçılar değil, iş dünyasındaki birçok başarılı isim de bu prensibi
benimsemiştir:
Maya Angelou, sabah erkenden otel odasında yazmaya başlar, saatlerce
çalışırdı.
Stephen King, her gün 2000 kelime yazmadan masasından kalkmaz.
Benjamin Franklin, sabahlarını “Bugün ne iyi yapabilirim?” sorusuyla açardı.
Haruki Murakami, roman yazdığı dönemlerde her sabah 4’te kalkar, yazıdan
sonra koşuya çıkardı. Gününü yapılandırmak, zihnini korumak için.
Ortak nokta basit ama güçlü: Günü yöneten, hayatı yönetir. Sabah alışkanlığını
kuran, zihinsel enerjiyi stratejik kullanır. Disiplin, ilhamdan önce gelir.
Sonuç: Marangozluk Disipliniyle Sanat Yapmak
Haldun Taner’in her sabah yazı masasının başına geçmesi, yalnızca yazarlıkla ilgili
bir teknik değil; profesyonel bir yaşam tasarımının parçasıdır. Ferhan Şensoy’un
ondan devraldığı bu anlayış, bugün yaratıcı süreçlerde ve liderlikte aranan en değerli
becerilerden biriyle örtüşüyor: sürdürülebilir üretim disiplini.
İşiniz yazmaksa, yazacaksınız. İşiniz üretmekse, oturup üreteceksiniz. Marangoz
dükkânı gibi. İlham gelsin diye değil, ilham orada sizi bulsun diye.
Ve geriye şu soru kalıyor:
Sizin “sabah 20 sayfa yazınız” ne?